Cemaat-
Kürtler ve Barış Süreci
H. Selda Aksoy-26.06.2013
MİT'in PKK lideri Abdullah Öcalan'la İmralı'da başlattığı
görüşme süreci sonucunda PKK lideri Öcalan'ın 2013 Amed
Newroz'una gönderdiği açıklama ile Kürt cephesinde 'Barış
Süreci' diye adlandırılan yeni bir döneme girildi.
Bu dönemde iktidar cephesinden henüz hiçbir olumlu adım
atılmaksızın ve doğru-dürüst bir proğram ve açıklama
yapılmaksızın, PKK askeri gücünü 'sınırların' dışına
çekme kararı aldı. 8 Mayıs itibariyle gerillanın Güney
Kürdistan'a çekilme girişimi neredeyse tamamlanmak üzere. PKK
gerilla gücünü Ağustos ayına kadar tamamen Kuzey Kürdistan'dan
çekmeyi hedefliyor.
Akp iktidarının Kürdistan sorununa yaklaşımı konusunda
değişmeyen tutumu, Mart ayından bu yana önemli bir değişiklik
göstermemiş, aksine Gezi olaylarında halka karşı mitingler
düzenleyen Tayyip Erdoğan'ın Kazlıçeşme'de 'terörist başı'
söylemiyle kendini daha da belirginleştirmiştir.
Akil insanlar diye adlandırılan bir grubun bölgeleri dolaşarak
toplantılar yapması dışında bugüne kadar halka yansıyan önemli
bir gelişmeye devlet 'barış süreci' adına imza atmış değil.
Toplumun önemsediği en can alıcı konu Mart ayından bu yana
gerilla ve asker cenazelerinin gelmeyişidir. Bu elbette en önemli
sonuçtur lakin, devletin gelenek haline getirdiği askerde Kürt
gençlerini katletme ve kaza-intihar süsü verme uygulamasından
tamamiyle vazgeçilmiş değil.
'Barış süreci' adı verilen ve Mart'tan bu yana fiili olarak devam
ettiği iddia edilen süre zarfında da devlet TC'ye askerlik yapan
Kürt gençlerini aynı yöntemle katletmeye devam etmiştir.
Diğer yandan gerillanın geri çekilmesi esnasında devlet fırsatçı
davranıp, operasyonlar yapmış, yer yer gerillaları katletmiş ve
Kandil'de, gerillanın medya savunma alanlarında heronlarının,
uçaklarının taciz uçuşunu sürdürmüştür. Bu esnada
gerilladan boşalan alanlara, özellikle de Kürdistan'ı ortadan
bölen ulus devletlerin sınırlarına Türk devleti 130 yeni karakol
yapımına hız vermiş ve böylelikle geri çekilen gerillanın
ilerde bir daha sınırı geçip Kuzey kürdistan'a girme olasılığına
tamamen engel olunmak istenmiştir. Bu arada Kürtlerin barış
görüşmeleri yaptıklarını iddia ettikleri aynı devlet köy
koruculuğu denen çete sistemini devre dışı bırakmak yerine,
yeni korucu alımlarına da hız vermiştir.
Demokratik bir anayasa yapımı, Kürtlerin ana dilde eğitim hakkı
ve Kürt ulusunun toplumsal-siyasal hakları konularında anlaşılıyor
ki Türk devletinin iktidar sahipleri henüz hiçbir adım atmamış,
süreç sürüncemeye bırakılmış ve geçiştirme politikaları
devreye sokulmuştur. Bundan rahatsız olan Kürt tarafı devletin
daha fazla sorumluluk alması gerektiğini dile getirmiş,
görüşmelerin birinci dereceden muhatabı olan PKK lideri Abdullah
Öcalan bu konudaki endişe ve kaygılarını BDP heyetiyle ve
kardeşi Mehmet Öcalan'la yaptığı son görüşmelerde 'barış
sürecine 50% şans veriyorum' söylemiyle dile getirmiştir. Yine
KCK yürütme kurulu adına Murat Karayılan'da devletin barış
sürecini sabote etme endişesinden bahsetmiş ve güvensizliğini
ifade etmiştir. Kürt halkının da bu yönde olan endişe ve
kaygıları değişik platform ve yazılarda gündeme getirildiğinde
de tepki gösteren ve 'barış sürecine karşı mısınız?' diye
suçlayan yine Kürt siyasi aktörleri olmuşlardır.
Sürecin ikinci aşamasına geçildiği vurgusu da yine Demirtaş
tarafından müjdelendi. Bilindiği üzere ve yaşadığımız çağda
değişik ulusların yaşadığı onlarca barış görüşmesi ve
ulusal sorun konusundaki çözümlerin örnekleri karşımızda
durmasına rağmen Kürdistan'ın sömürgesizleştirilmesi ve Kürt
halkının özgürlüğü konusunda devam eden barış görüşmelerinin
açık müzakereye evrilmesiyle ilgili herhangi bir gelişme
yaşanmıyor. Kapalı kapılar ardında verilen sözler ve taahhütler
halktan, tüm toplumdan saklanmaya devam ediliyor.
Bu
süreçte şaşırtıcı gelişmeler de yaşanmıyor değil.
Özellikle de Abdullah Öcalan'ın Newroz açıklamasında başta
Alevileri, gayrı-Müslümleri, Ateistleri de karşısına alma ve
ürkütme pahasına Fetullah Gülen'e selam göndermesi ve 1000
yıllık Tük-Kürt İslam kardeşliğinden bahsetmesinin meyveleri
toplanmaya başlandı diyebiliriz. Daha geçen yıl Kürtlere cihad
ilan eden; 'Kürtlerin kökünü kurutun, altını üstüne getirin,
evlerine ateş salın, çocuklarını esir alın, mevcudiyetleri ne
kadar onların 500-600 olmasın, 5000 olsun- 50.000 olsun, bir avuç
eşkiyanın hakkından gelin, kuşatın onları. Bu ardır, hakkı
kötektir olan onların birliklerini boz, Allahım altlarını
üstlerine getir, feryadı figan sar, köklerini kurut ve bitir. Siz
Nato'nun en büyük ikinci askeri gücüsünüz, din adamlarını,
öğretmenleri, yetişmiş devlet memurlarını salın ve gelecek
kuşakları esir alın, 12 Eylül yapmışlar, binlerce insan
zindanlarda can vermiş ve kimse gık diyememiş...' diye devam eden
ve Türk devletine Kürtlere karşı Tamil benzeri toplu katliamı
öneren fetvayı vermekte tereddüt etmeyen Gülen, geçtiğimiz
günlerde Güney Kürdistan'da çıkan Kürt gazetesi Rûdav'a
konuşarak, gazeteci Rebbah Kerim'in sorularını yanıtladı.
Bu röportajda Kürtçe ana dilde eğitim hakkının devletin
hassasiyeti olduğunu ve yerine getirilmesi gerektiğini söyleyen
Gülen, aynı zamanda Kürt ana-babaların çocuklarına resmi dil
olan Türkçeyi de öğretmeleri konusunda hassas olmaları
gerektiğini eklemeyi de unutmamış.
Bu gelişmeler yaşanırken hatırlanacağı üzere Gezi Direnişi
ile ilgili de Tayyip Erdoğan'a ayar vermekten kaçınmamıştı
Gülen. Türk ekonomisindeki gerileme ve borasadaki değer kaybını
halktan gizlemek için Gezi direnişini kanla ve zorbalıkla
bastırmaya çalışan Tayyip Erdoğan'ın bundan sonraki süreçlerde
dilinde ve tutumunda bir değişikliğie gitmesi beklenebilir. Ne de
olsa büyük şef Gülen ayar vermiş ve olaya el koymuş gözüküyor.
Diğer
taraftan BDP eşgenel başkanı Selahattin Demirtaş'ın Milliyet
Gazetesi'nden Serpil Çevikcan'la yaptığı röportajda son İmralı
görüşmesinin detaylarıyla ilgili bilgiler vermiş. Demirtaş,
Öcalan'ın devlete önerilerini bir mektupla ilettiğini söylediği
görüşmede Öcalan'ın "Kürt sorunu Türkiye'nin bir
demokratikleşme sorunudur, yasal, anayasal değişikliklere ihtiyaç
vardır. Fakat bunları BDP, AKP destek vermek istiyorsa CHP ve başka
partiler, sivil toplum örgütleri birlikte tartışabilmelidir."
dediğini ve devlete 7 öneri sunduğunu ifade ediyor. Bu öneriler:
"Anayasa ve yasal değişiklikler, kadın
özgürlüğü ile ilgili bir komisyon kurulabilir diyor, Meclis
dışı, sosyo-ekonomik konular, güvenlik
problemleri, toplumun sivilleşmesi konusunda bir komisyon olabilir,
ekoloji çalışmaları, hukuk komisyonu.
Bakalım Cemaat
çevresinin Teyyip Erdoğan'la olan çekişmesi ve Gülen'in İslam
birliğini hedefleyen takkiyeci Kürtçe anadilde eğitim
açıklamaları biz Kürtlere ve 'Türkiye'nin demokratikleşmesine'
ne derece etki edecek bunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Diğer
yandan Gezi Direnişi konusunda özellikle BDP'nin içine düştüğü
'aman hükümeti yıpratmayalım' tavrı ne derece kalıcı olacak bu
da ayrıca merak edilen bir diğer konu. Tüm pratik deneylerin de
gösterdiği gibi, masada rakibinin elini zayıflatıp- kendi elini
güçlendirmek isteyen siyaset gereği BDP, Gezi direnişine omuz
verip, gerçek demokratikleşme çabalarına hız verecek mi, yoksa
kapalı kapılar ardında sürdürülen ve halktan gizlenen çözümlere
bel bağlayıp bu arada halka zulmeden Erdoğan hükümetine daha
fazla destek vererek masada da kaybetmeyi ve gerçek dostları olan
Türkiye'nin ezilmişlerine sırtını dönüp onları da kaybetmeyi
göze alacak mı, göreceğiz.