'ROJAVA'YA
SALDIRMAYI SİZDEN ÖĞRENECEK DEĞİLİZ'
KARDEŞLERİMİZ
KATLEDİLİYOR (D)UYUYOR MUSUNUZ?
21.09.2013
H.Selda
Aksoy
Rojava devrimiyle birlikte 'Suriye bizim iç meselemizdir' türü
açıklamalarda bulunarak, Güney-Batı Kürdistan'da özerk veya
bağımsız bir Kürt bölgesinin kabul edilemeyeceğini ilan eden
Türk başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika'yı Suriye'ye
saldırıya davet etmesi ve Suriye'de kullanılan kimyasal silahlarla
ilgili daha BM'nin raporu açıklanmadan 'kimyasal silahları Suriye
yönetimi kullandı' türü açıklamaları uluslararası camiada
karşılığını bulmadı. Suriye krizi ile ilgili Rusya'nın araya
girmesi sonucu, Suriye'nin elinde bulunan kimyasal silahların bir
takvim dahilinde imha edilmesi konusunda ortak bir fikir birliğine
varılınca Kürt düşmanı tekçi Türk devletinin kullanacak daha
fazla argümanı kalmadı. Bu kez de işi kendi ele alıp “Rojava'ya
saldırmayı sizden öğrenecek değiliz' dercesine Rojava'ya bizzat
saldırdı.
Türk
ordusu (TSK) iki gün önce Rojava'ya saldırarak 3 YPG gerillasının
ölümüne neden oldu. Girê Spî’ye (Til Ebyad)
bağlı Susikê köyü'ne yapılan saldırı
sonucu
YPG, Türk devletini uyardı ve saldırılara son vermesini istedi.
Uluslar
arası diplomasiden tutun da Uluslar arası basına kadar dış ve iç
politikada iflası yaşayan Akp hükumeti ve Türk başbakanı Tayyip
Erdoğan en son olarak Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre
Suriye ve Rojava'ya saldıran Al-Qaide'ye bağlı El Nusra
teröristlerine kimyasal silah temin etmekle suçlanıyor. Ajanslara
düşen haberlere göre Türk başbakanı ve Türk devlet
yetkililerinin kimyasal silah temini konusunda Uluslar arası savaş
suçları mahkemelerinde yargılanması tartışmaları ayyuka çıkmış
durumda. Reyhanlı'daki bombalama sonrasında Adana'da El Nusra
teröristlerinin kullandığı bir evde iki kilo sarin gazı
bulunmasının ardından, Adana'da cumhuriyet savcılığı
tarafından hazırlanan iddianameye göre El Nusra ve Ahrar-ı Şam
örgütleriyle bağlantılı olduğu ortaya çıkarılan Hytham
Qassap adlı kişinin, Türkiye'den beş kişiyle beraber sarin gazı
üretiminde kullanılan kimyasalları ve diğer malzemeleri temin
edip Suriye'ye sokmaya çalıştıkları da ayrıca belgelendi.
Türkiye'nin
El Nusra ve ÖSO çetelerine her türlü silah, barınma, para ve
malzeme desteği verdiği herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Verilen destekler bununla da sınırlı değil elbette. MİT'in
yardımıyla çetecilere cihad nikahı yapmak kaydıyla tecavüz için
gönderilen genç kızların sayısı ise şu anda bilinmemekte.
Aynı sonu yaşayan ve ülkesine hamile olarak dönen Tunus'lu
kızlarla ilgili Tunus devlet yetkililerinin yaptığı açıklama
'Suriye'ye cihad nikahı için gönderilen kızlarımız, 20-30 hatta
100 teröristin tecavüzüne maruz kalıp ülkeye hamile olarak
dönmektedirler...' şeklindeki açıklama insan kanını dondurmaya
yetiyorken; ırkçı ve tecavüzcü Türk devletinden bu konuda da
henüz bir açıklama yok.
ABD'nin
Suriye'ye fiili saldırısından umudu kesen Erdoğan şürekası
Rojava'ya bizzat saldıradursun, barış sürecinden hala umutlu
olduğu gözlenen Kürt cephesi; Kuzey Kürdistan'da Kürt kitlesini
Rojava sınırına yürüme, AKP politikalarını ve saldırılarını
teşhir ve protesto etme ve engelleme konusunda adım atmamakta ısrar
ediyor. YPG Genel Komutanı Sipan Hemo'nun bu konuda yaptığı
açıklamayı ve Kuzey Kürtlerinden yardım isteyen çığlığı
duymamakta ısrar ediyorlar. Hemo açıklamasında: “Açıkçası
Kuzey Kurdistan halkının Rojava devrimine pek bir desteği olmadı.
Yani kuzeydeki halkımız bunu iyi bilsin. Bazı yardımlar yapıldı,
sanki yabancı, savaş mağduru başka bir halka insani yardımda
bulunur gibi süt, makarna, çocuk bezi gönderiyorlar. Kuzey
halkımızda bir duyarlılık gelişmedi, devrime katılmadı.
Rojava'ya yapılan bütün saldırı kararları Kuzey Kurdistan
kentlerinde alınıyor. Antep'te, Urfa'da alınıyor. Hatta Efrin'e
yapılan saldırı kararı Antep'te bir otelde alındı. Buna rağmen
Kuzey halkında tek bir tepki olmadı. Halbuki 100 kişi toplanıp o
otelin önüne gidip ' siz ne yapıyorsunuz' diye sorulsaydı bize
karşı olan bu saldırılar da bu kadar yoğun, açık ve pervasızca
olamazdı. Ama hiç bir tepki gelişmedi. Yine Serikani'deki bütün
savaş Urfa'da planlanıyor, her türlü destekle bize yönelik
saldırı gerçekleşiyor. Bu çeteci gruplar, Urfa'da açık açık
toplanıyorlar, örgütleniyorlar gelip bize saldırıyorlar,
yaralanıp tekrar Urfa'ya gidip tedavi ediliyorlar. İnsanlarımızda
ise hiçbir hareket yok, sanki hiç savaş yokmuş gibi
davranıyorlar. İnsanlarımız bunlara tepki gösterseler bu
saldırıyı yapanlar geri çekilir saldırmaz. İnsanlarımızın
tepkisiz kalması saldırganları daha da cesaretlendiriyor. Biz
buradan yapılan toplantıları görebiliyorsak kuzeydeki halk nasıl
görmüyor? İnsanlarımız toplanıp protesto edebilirdi. Türkler
de kuzey halkının serhıldanlarından korkup Rojava'ya yapılan
saldırılara yataklık yapamaz duruma gelirdi. Çete grupları gelip
MİT'in denetiminde Kurdistan'ın üst bölgesinde örgütlenip bir
kaç metre ötedeki başka bir Kurdistan parçasına saldırabiliyor.
Bu nasıl bir trajedidir? Sahiplenme öyle salça makarna göndermek
değil! Oysa kuzey halkı serhıldanlarla onlara dünyayı dar
etmeliydi. Bizim salçaya, makarnaya ihtiyacımız yok ki, bizim
özgürlüğe ihtiyacımız var. Siz bize manevi destek verin biz
salçasız makarnasız da devrim yapabiliriz. Başkan Apo bir kaç
kere 'bırakın makarnayı, salçayı kendi öz savunma sisteminizi
güçlendirin, bu tür şeylerin peşine düşmeyin, savunmanızı,
örgütlenmenizi geliştirin' uyarılarına rağmen maalesef kuzey
halkı Rojava devrimini ciddi anlamda sahiplenmedi, anlamadı.
Rojava'da gerçekleşen bir devrim eğer Diyarbakır'da
yankılanmıyorsa o devrim boştur, öyle bir devrime de gerek yok
zaten. Bu anlamda kuzey halkının devrim ruhuyla değil sadece
insani bazı yardımları oldu”.
Türk
devletinden hala demokrasi paketleri bekleyenler, öldürülen YPG
gerillaları, tecavüze uğrayan Kürt kadınları, kafası kesilen,
kalbi çıkarılıp yenen Kürt gençleri ve Suriye'de cihadçı
teröristler tarafından katledilen ve aynı vahşete maruz kalan
masum Suriyeli Alevilerin kanının akıtılmasına ortak
olduklarını, tüm bunlara göz yumduklarını unutmasınlar. Ulus
devlet istemiyoruz halüsinasyonlarıyla kimse Kürtleri kandırmaya
çalışmasın. Kürtler yeryüzünde devletleşememiş en büyük
halktır ve ulus devlet olan Türk, Arap ve Farsların katliamından,
vahşetinden, asimilasyonundan, işgalinden ve sömürüsünden
kurtulmasının tek yolu devletleşmeleridir.