Ortadoğu'da
Din ve Mezhep Kavgaları-
Kürtler
ve Aleviler
09.09.2013
H.Selda
Aksoy
ABD senatosu
Birleşmiş Milletlerin inceleme ve sonuç raporunu açıklamasına
dahi gerek duymadan, Suriye'ye savaş kararı çıkarıp, savaş
hazırlığı yapıyor. Suriye devlet başkanı Esad halkına karşı
kimyasal silah kullandığına dair hiçbir delil olmadığını
savunuyor. Bu arada Esad'dan uzun zamandır yapmasını beklediğim
açıklama dün gece haberlere yansıdı. Esad, Rojava
Kurdistan'ındaki Kürtlerle hiçbir şart öne sürmeden masaya
oturacağını ve Kürtlerin gaspedilmiş tüm haklarının iadesinin
sağlanacağını meclisindeki Kürt milletvekilleri aracılığıyla
deklare etti.
Rusya ise
ABD ile görüşerek Suriye meselesini diplomatik yollardan çözmeyi
hedefliyor. En son İran ve Suriye'den gelen açıklamalara göre
Esad yönetiminin olası bir erken seçimle seçimlere gidebileceğini
ve Esad'ın yönetime yeniden aday olmayacağını açıkladı.
Görüldüğü kadarıyla Esad ülkesini daha uzun vadeli ve daha
karmaşık bir savaşın içine çekmemek için çaba sarfediyor. Tüm
bunlar olurken sözde 'barış süreci' adı verilen ve İmralı ile
Mit arasında devam eden görüşme ve taahhütlere dair AKP hükumeti
ve Türk devletinin barışa dair hiçbir olumlu adım atmamış
olmasından ve savaşa yatırım yapan karakol yapımı, yeni korucu
alımı ve ABD ve diğer emperyal güçleri Kürdistan toprağını
da içine alan bölgede savaşa çağırmasından rahatsız olan KCK
yürütme kurulunun, gerillaların Güney Kürdistan'a çekilme
işlemini durdurması yerinde ve zamanlama olarak da doğru bir
karar. Ateşkes devam etmesine rağmen bu kararın alınması
yaşadığımız kritik günlerde hayati bir önem taşıyor.
KCK'nin
kararından sonra açıklama yapan RT Erdoğan'ın başdanışmanı
Yalçın Akdoğan 'sürecin tehlikeye atılmaması gerektiğini,
Öcalan'ın sözünün boşa çıkarılmaya çalışıldığını,
devletin gereken adımları attığını' iddia ederek daha önce de
tahmin ettiğimiz gibi işlemeyen bu sürecin faturasını KCK ve
Kürtlere çıkararak ve onları Öcalan'la karşı karşıya
getirmeye çalışarak kendi kirli emellerini başa götürme
yolundalar.
Tüm bunlar
yaşanırken Türkiye'nin başkenti Ankara'da yeni protestolar
yaşanmaya ve birçok kente yayılmaya başladı. Alevi düşkünü
ve Cemvakfı başkanı İzzettin Doğan'ın kısa süre önce basına
yansıyan açıklamalarını müteakiben Ankara Tuzluçayır'da
temeli atılmak istenen Cami-Cemevi-Aşevi projesine karşı çıkan
Aleviler Tuzluçayırda gece boyunca protestolarını sürdürdüler.
Adana ve Ankara başta olmak üzere faşist Türk devletinin cemaatçi
polis teşkilatı yine halka cop, kimyasal su, gaz ve plastik
mermilerle saldırdı. Eylemler bugün de birçok merkezde devam
etti.
Peki
Cami-Cemevi projesi yeni bir proje midir ve neden bugün gündeme
gelmiştir? Hatırlayacağınız kadarıyla bu proje Maraş'da Alevi
kıyımı yapan faşistlere “bana ülkücüler, milliyetçiler suç
işledi, cinayet işledi dedirtemezsiniz...” diyen Alevi ve emek
düşmanı Süleyman Demirel zamanında temelleri atılmış bir
projedir. 12 Eylül faşist cuntasıyla din derslerini zorunlu hale
getiren Türk -İslamcı zihniyet, Tansu Çiller döneminde Çiller'in
İran cumhurbaşkanı Rafsancani ile yaptığı görüşmede
Rafsancani'nin “ya bu Alevileri siz Sünnileştirin, ya da bırakın
biz Şiileştirelim” talebinden sonra Çillerin kurmaylarına
tutturduğu Alevi Raporları, Milli Eğitim Bakanlığı'na
hazırlattığı Alevi raporu hepimizin malumu.
Alevilerin,
Hınzır olarak adlandırdığı ve Pir Sultan'ın müridiyken gidip
Osmanlı'ya paşa olan
Hızır
Paşa'nın Sivas'a döndükten sonra Pir Sultan'ı astırmasının
üzerinden 500 yıl geçmesine rağmen Aleviler bu olayı ve bu
ihaneti unutmamışlardır. Dönemin Hınzır paşası İzzettin
Doğan'ın Demirelin talebi ve Türk devletinin Alevileri devşirme
çabalarına destek vermek için Fetullah Gülen'le anlaşarak Cem
vakfını kurması ve Cami-Cemevi projesiyle Aleviliği ortadan
kaldırmaya kalkışması Alevilerin tarihten tanıdıkları bir
ihanet figüründen başka bir şey değildir. Hınzır İzzettin
Doğan'ın Fetullah Gülen'le kolkola gerçekleştirmek istediği bu
proje Demirel döneminden bu yana yürürlükteyken neden dün
Tuzluçayır'da temel atma işlemiyle patlak verdi dersiniz?
Yaşananları
elbette Ortadoğu ve Kürdistan'ın kaderinden bağımsız ele almak
sadece abesle iştigal olur. Kapitalizm yüzyıllık bir ekonomik ve
siyasi kriz içerisindedir. Tarihin sonu diyen Fukuyama'lar çoktan
tarihin çöplüğündeki yerlerini almışken, kapitalizm doğası
gereği yeniden tıkanmış ve kalmıştır. 2000'lerin başında
yaşanan ekonomik tıkanmayı Irak'a ve Afganistan'a saldırarak ve
onların petrol, doğal gaz, tüm yer altı ve yer üstü
zenginliklerine el koyarak aşmaya çalışan batı emperyalizmi
bununla tıkanıklığına sadece geçici çözümler üretebilmiş
ve bu çözümlerin milyonlarca masum çocuk, kadın ve erkeğin
hayatına mal olmasına rağmen bunda zerre kadar tedirginlik
duymamıştı. ABD emperyalizmi en son Libya'da 'Büyük Ortadoğu
Projesi'nin (BOP) gereği olarak Kaddafi hükumetini devirmiş,
Arap Baharı adı verilen Ortadoğu ve Kuzey Afrika halklarının
demokratikleşme ve dönüşüm taleplerine Mısır'da önce orduyu
devreye sokarak ve daha sonra da Müslüman Kardeşler'den Mursi'yi
düzmece seçimlerle hükumete taşıyarak eylemlerin yönünü
istediği doğrultuda çarpıtma ve kendi çıkarları için kullanma
yoluna gitmiştir.
Mısır'da
oyun yine Mısırlılar tarafından bozulmuş ve gerici ve yobaz olan
Mursi halkın desteğini almak şöyle dursun, büyük eylemlerle
al-aşağı edilince ordu yine olaya el koyup darbe yapmayı
seçmiştir. Tunus ise hala ayaktadır. Bu saydığımız ülkelerin
tümünde Afganistan ve Irak'da uygulanan plan işletilmeye
çalışılmaktadır. O da; din ve mezhep kavgalarına dayalı
bölünme ve çatışmalarla halkları karşı karşıya getirip,
arada kendi planlarını uygulayabilme ve Ortadoğu'nun tüm
zenginliklerini kendi krizlerini aşmak için kullanabilme
çabalarıdır.
İşte tam
da bu nedenle Cami-Cemevi-Aşevi projesi bugün Tuzluçayır başta
olmak üzere Türkiye ve Kürdistan'da devreye sokulmaya
çalışılmaktadır. Rojava ve Suriye'de El Nusra teröristlerince
Alevilere ve Kürtler dönük yapılan katliamlar tüm dünya
tarafından izlenmekteyken, AKP hükumetinin silah, para ve eğitimler
vererek bu kiralık katilleri beslediği, Antep ,Urfa ve Antalya''da
onlara üsler sağladığı, otellerde barındırdığı
bilinmektedir.
ABD ve
müttefikleri Suriye'de bir kara savaşına girer mi, girerse
sonuçları neler olur bunlara gelmeden önce, Alevilere dönük
planlanan senaryoyu hepimizin görmesi gerekmektedir. Dünyanın en
mazlum halkı olan Alevilerin bu güne kadar inançlarından dolayı
birtek insanın kanını akıtmadıkları bilinmektedir. Buna rağmen
Alevilere dönük katliamlar binyıllardır devam etmekte. En son
Sivas ve Gazi mahallesi katliamları yine Türk-İslamcı zihniyet
tarafından örtbas edilmiş, katiller ödüllendirilmişlerdir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: Aleviler inançlarından
dolayı kimseye el kaldırmamış ve asla cana kıymamışlardır ama
Alevilerin tarihten gelen bir direniş ve mazlumdan yana olma
felsefeleri ve gelenekleri de mevcuttur. Hallac-ı Mansur'dan
Nesimi'ye, Babai İsyanları'ndan, Pir Sultan'a ve Şeyh
Bedrettin'den, Pir Seyit Rıza'lara kadar bu gelenek devam etmiştir.
Alevilerde
sol yanağına vurulduğunda sağ yanağını döndermek gibi bir
inanç bulunmamaktadır. Aleviliği 1925'de çıkarılan Tekke ve
Zaviyeler Kanunu ile asimile etmeye çalışan ve yasaklayan Türk
devletinin Türk-İslamcı zihniyeti şunu iyi bilmelidir ki;
dünyanın ilk halk devrimi kalkışması olan Şeyh Bedrettin
ayaklanması bugün hala dünya halklarına öncülük eden kapsayıcı
ve devrimci bir ayaklanmadır. Yaşadıkları süre zarfında camiye
girmeyi reddeden ve İslamiyetin ilanından bu yana da bu nedenle
katledilen Aleviler bundan sonra da inanmadıkları bir dinin
camisine girmeyecekler ve buna sonuna kadar direneceklerdir.
Kürdistan'da ve Ortadoğu'nun tamamında hayata geçirilmeye
çalışılan din ve mezhep kavgalarına Alevilerin su taşımasını
bekleyenler yanılıyorlar. El Nusra teröristleri tarafından
hunharca katledilen Alevi Dedesi'nin bu konudaki uyarısı yerinde ve
doğru bir uyarıdır. Alevilerin asimile edilmesine karşı çıkması
gereken kesimler başta Alevilerden çok, tüm devrimciler,
Türk-İslam sentezinden rahatsız olan Müslümanlar, Gayri
Müslümler, Ateistler ve diğer ezilen kesimler ve halklar
olmalıdır. ABD ve batı emperyalizminin kendi tıkanıklığını
aşmak için devreye sokmaya çalıştığı Alevi kıyımına asla
izin verilmemelidir. İzin verilmemelidir çünkü Aleviler
Mezopotamya ve Anadolu'nun yüzakı, aydınlık yüzü ve
geleceğidir.
Bugün
siyasal İslamı yedeğine alan ABD emperyalizminin Suriye'ye ve
dolayısıyla Rojava'ya saldırması karşısında Kürt özgürlük
hareketinin topyekün cevap vermesi kaçınılmaz olacaktır. Bir
kara harekatına cesaret edemese bile Kürtleri bir kaşık suda
boğmaya çalışan Türk ordusunun Rojava'ya saldırması ve ABD
emperyalizmi adına orada Kürtlerle savaşması söz konusu
olabilir. Bu durumda KCK- PYD-KDP- PAJK yani dört parçadaki
Kürtler, ulusal Kürt ordusunun yaratılması konusunda anlaşmalı
ve bunu ilan etmelidirler. Kürtler ve Ortadoğu halklarının
geleceği Alevilerle ortaktır ve bu ortaklık daha eşit, daha özgür
ve daha uygar birdünya ve bölge için birlikte örülmelidir.
Ortadoğu'da yaşanan ve yeniden yaratılmak istenen din ve mezhep
çatışmalarına taraf edilmek istenen Alevilere sahip çıkılmalıdır.
Bu nedenle Kürt hareketinin bin yıllık İslam kardeşliği
söyleminden bir an önce vazgeçip, yönünü ezilen mazlum Alevi
halka çevirmesi gerekmektedir. Alevileri devşirmeye çalışan
Fetullah Gülen'in daha birkaç gün önce basına yansıyan 'PKK ve
PYD'lilerin evlerine silah -uyuşturucu koyun tutuklayın'
düşmanlıkları asla unutulmamalıdır.
No comments:
Post a Comment