Friday 20 September 2013

'ROJAVA'YA SALDIRMAYI SİZDEN ÖĞRENECEK DEĞİLİZ'

'ROJAVA'YA SALDIRMAYI SİZDEN ÖĞRENECEK DEĞİLİZ'
KARDEŞLERİMİZ KATLEDİLİYOR (D)UYUYOR MUSUNUZ?
21.09.2013
H.Selda Aksoy

Rojava devrimiyle birlikte 'Suriye bizim iç meselemizdir' türü açıklamalarda bulunarak, Güney-Batı Kürdistan'da özerk veya bağımsız bir Kürt bölgesinin kabul edilemeyeceğini ilan eden Türk başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Amerika'yı Suriye'ye saldırıya davet etmesi ve Suriye'de kullanılan kimyasal silahlarla ilgili daha BM'nin raporu açıklanmadan 'kimyasal silahları Suriye yönetimi kullandı' türü açıklamaları uluslararası camiada karşılığını bulmadı. Suriye krizi ile ilgili Rusya'nın araya girmesi sonucu, Suriye'nin elinde bulunan kimyasal silahların bir takvim dahilinde imha edilmesi konusunda ortak bir fikir birliğine varılınca Kürt düşmanı tekçi Türk devletinin kullanacak daha fazla argümanı kalmadı. Bu kez de işi kendi ele alıp “Rojava'ya saldırmayı sizden öğrenecek değiliz' dercesine Rojava'ya bizzat saldırdı.

Türk ordusu (TSK) iki gün önce Rojava'ya saldırarak 3 YPG gerillasının ölümüne neden oldu. Girê Spî’ye (Til Ebyad) bağlı Susikê köyü'ne yapılan saldırı sonucu YPG, Türk devletini uyardı ve saldırılara son vermesini istedi.

Uluslar arası diplomasiden tutun da Uluslar arası basına kadar dış ve iç politikada iflası yaşayan Akp hükumeti ve Türk başbakanı Tayyip Erdoğan en son olarak Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre Suriye ve Rojava'ya saldıran Al-Qaide'ye bağlı El Nusra teröristlerine kimyasal silah temin etmekle suçlanıyor. Ajanslara düşen haberlere göre Türk başbakanı ve Türk devlet yetkililerinin kimyasal silah temini konusunda Uluslar arası savaş suçları mahkemelerinde yargılanması tartışmaları ayyuka çıkmış durumda. Reyhanlı'daki bombalama sonrasında Adana'da El Nusra teröristlerinin kullandığı bir evde iki kilo sarin gazı bulunmasının ardından, Adana'da cumhuriyet savcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre El Nusra ve Ahrar-ı Şam örgütleriyle bağlantılı olduğu ortaya çıkarılan Hytham Qassap adlı kişinin, Türkiye'den beş kişiyle beraber sarin gazı üretiminde kullanılan kimyasalları ve diğer malzemeleri temin edip Suriye'ye sokmaya çalıştıkları da ayrıca belgelendi.

Türkiye'nin El Nusra ve ÖSO çetelerine her türlü silah, barınma, para ve malzeme desteği verdiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Verilen destekler bununla da sınırlı değil elbette. MİT'in yardımıyla çetecilere cihad nikahı yapmak kaydıyla tecavüz için gönderilen genç kızların sayısı ise şu anda bilinmemekte. Aynı sonu yaşayan ve ülkesine hamile olarak dönen Tunus'lu kızlarla ilgili Tunus devlet yetkililerinin yaptığı açıklama 'Suriye'ye cihad nikahı için gönderilen kızlarımız, 20-30 hatta 100 teröristin tecavüzüne maruz kalıp ülkeye hamile olarak dönmektedirler...' şeklindeki açıklama insan kanını dondurmaya yetiyorken; ırkçı ve tecavüzcü Türk devletinden bu konuda da henüz bir açıklama yok.

ABD'nin Suriye'ye fiili saldırısından umudu kesen Erdoğan şürekası Rojava'ya bizzat saldıradursun, barış sürecinden hala umutlu olduğu gözlenen Kürt cephesi; Kuzey Kürdistan'da Kürt kitlesini Rojava sınırına yürüme, AKP politikalarını ve saldırılarını teşhir ve protesto etme ve engelleme konusunda adım atmamakta ısrar ediyor. YPG Genel Komutanı Sipan Hemo'nun bu konuda yaptığı açıklamayı ve Kuzey Kürtlerinden yardım isteyen çığlığı duymamakta ısrar ediyorlar. Hemo açıklamasında: “Açıkçası Kuzey Kurdistan halkının Rojava devrimine pek bir desteği olmadı. Yani kuzeydeki halkımız bunu iyi bilsin. Bazı yardımlar yapıldı, sanki yabancı, savaş mağduru başka bir halka insani yardımda bulunur gibi süt, makarna, çocuk bezi gönderiyorlar. Kuzey halkımızda bir duyarlılık gelişmedi, devrime katılmadı. Rojava'ya yapılan bütün saldırı kararları Kuzey Kurdistan kentlerinde alınıyor. Antep'te, Urfa'da alınıyor. Hatta Efrin'e yapılan saldırı kararı Antep'te bir otelde alındı. Buna rağmen Kuzey halkında tek bir tepki olmadı. Halbuki 100 kişi toplanıp o otelin önüne gidip ' siz ne yapıyorsunuz' diye sorulsaydı bize karşı olan bu saldırılar da bu kadar yoğun, açık ve pervasızca olamazdı. Ama hiç bir tepki gelişmedi. Yine Serikani'deki bütün savaş Urfa'da planlanıyor, her türlü destekle bize yönelik saldırı gerçekleşiyor. Bu çeteci gruplar, Urfa'da açık açık toplanıyorlar, örgütleniyorlar gelip bize saldırıyorlar, yaralanıp tekrar Urfa'ya gidip tedavi ediliyorlar. İnsanlarımızda ise hiçbir hareket yok, sanki hiç savaş yokmuş gibi davranıyorlar. İnsanlarımız bunlara tepki gösterseler bu saldırıyı yapanlar geri çekilir saldırmaz. İnsanlarımızın tepkisiz kalması saldırganları daha da cesaretlendiriyor. Biz buradan yapılan toplantıları görebiliyorsak kuzeydeki halk nasıl görmüyor? İnsanlarımız toplanıp protesto edebilirdi. Türkler de kuzey halkının serhıldanlarından korkup Rojava'ya yapılan saldırılara yataklık yapamaz duruma gelirdi. Çete grupları gelip MİT'in denetiminde Kurdistan'ın üst bölgesinde örgütlenip bir kaç metre ötedeki başka bir Kurdistan parçasına saldırabiliyor. Bu nasıl bir trajedidir? Sahiplenme öyle salça makarna göndermek değil! Oysa kuzey halkı serhıldanlarla onlara dünyayı dar etmeliydi. Bizim salçaya, makarnaya ihtiyacımız yok ki, bizim özgürlüğe ihtiyacımız var. Siz bize manevi destek verin biz salçasız makarnasız da devrim yapabiliriz. Başkan Apo bir kaç kere 'bırakın makarnayı, salçayı kendi öz savunma sisteminizi güçlendirin, bu tür şeylerin peşine düşmeyin, savunmanızı, örgütlenmenizi geliştirin' uyarılarına rağmen maalesef kuzey halkı Rojava devrimini ciddi anlamda sahiplenmedi, anlamadı. Rojava'da gerçekleşen bir devrim eğer Diyarbakır'da yankılanmıyorsa o devrim boştur, öyle bir devrime de gerek yok zaten. Bu anlamda kuzey halkının devrim ruhuyla değil sadece insani bazı yardımları oldu”.

Türk devletinden hala demokrasi paketleri bekleyenler, öldürülen YPG gerillaları, tecavüze uğrayan Kürt kadınları, kafası kesilen, kalbi çıkarılıp yenen Kürt gençleri ve Suriye'de cihadçı teröristler tarafından katledilen ve aynı vahşete maruz kalan masum Suriyeli Alevilerin kanının akıtılmasına ortak olduklarını, tüm bunlara göz yumduklarını unutmasınlar. Ulus devlet istemiyoruz halüsinasyonlarıyla kimse Kürtleri kandırmaya çalışmasın. Kürtler yeryüzünde devletleşememiş en büyük halktır ve ulus devlet olan Türk, Arap ve Farsların katliamından, vahşetinden, asimilasyonundan, işgalinden ve sömürüsünden kurtulmasının tek yolu devletleşmeleridir.

No comments:

Post a Comment