YEŞİL
ERGENEKON ve GEZİ DİRENİŞİ
H.
Selda Aksoy-22.06.2013
AKP
hükumetinin 11 yıllık icraatları meyvelerini her alanda vermeye
başladı. Gezi Parkı'nın sökülüp yerine AVM ve Kışla
yapılmasına karşı çıkan çevrecilerin direnişini sabahın
köründe vahşi bir şekilde bastırmaya çalışan iktidar,
toplumdan büyük tepki toplayarak eylemlerin ülke sathına
yayılmasını da böylece sebep oldu.
Genel
anlamda Gezi direnişi diye adlandırılan ve üç haftadır devam
eden eylemlerde devletin şiddet le bastırma politikaları her geçen
gün yeni eylem biçimlerinin de ortaya çıkmasına vesile oldu.
Devletin vandalizmine karşı bu sistemden ve Akp'nin icraatlarında
rahatsız olanlar sanatla, şiirle, şarkıyla, karikatürle,
resimle, müzikle, sloğanla, duvar yazısıyla, tarihte eşine
rastlanmamış bir orantısız zekayla karşı çıktı, çıkıyorlar.
Klasik devlet anlayışı 90 yıldır sürdürdüğü 'dış mihrak'
söyleminin ötesine geçemiyor, toplumdaki bu değişimi görmekte
ve ona uygun konumlanmakta zorlanıyor. Çünkü var olan statik
devlet anlayışında herhangi bir değişiklik olmamış, Tayyip
Erdoğan iktidarı değişimi sadece rollerin değişmesi olarak
algılamış ve ona uygun yapılanmaya gitmiştir. Ergenekon diye
adlandırılan 'devletin ordu ve emniyet gücü içerisinde
yuvalanmış, darbeci anlayışını püskürtmek ve elimine etmek'
operasyonlarıyla birkaç general ve subay tutuklanmış olsa da Gezi
olayları da göstermiştir ki Akp kendi ergenekonunu yaratmış ve
geçmiş kemalist statükonun yerine cemaatçi- yeşil ergenekonu
tayin etmiştir.
Askeri
vesayeti gerilettiğiyle övünen Akp iktidarı, Gezi direnişinde
askeri halkın üstüne salmış, gözaltına aldığı insanların
bir kısmından hala haber alınamamış, gözaltılarını kayda
geçmemiş, insanlara otoparklarda işkence etmiş ve enson olarak da
eli satırlı cemaatçi çeteleri halkın üzerine salmıştır.
Reyhanlı katliamında emniyetin bilerek ve isteyerek istihbarati
bilgileri sakladığını, bombalama olaylarının yaşanmasına göz
yumduğunu, askeri istihbarat ile olan ihtilaflarını RedHack'in
yayınladığı belgelerden anlayabiliyoruz. Reyhanlı Katliamında
iktidar bu belgeleri sızdırdığı söylenen bir askeri
cezalandırılarak, Reyhanlı'nın günahından kaçmaya çalışsa
da toplum bunu yutmamış ve olayı üstlenen El-Nusra çetesinin
Akp tarafından Türkiye'de eğitilen 'Özgür Suriye Ordusu' adı
altında hareket eden gruplardan Al-Qaide grubuna bağlı terörist
bir yapılanma olduğunu tüm dünya bilmektedir.
Tayyip
Erdoğan'ın iktidar sarhoşluğuyla açıklanan halka savaş açma
girişimi dünya basınında oldukça geniş yer bulmuş olmasına
rağmen cemaatçi iktidarın yedeğine aldığı yandaş medyada yer
bulamamıştır. Sırasıyla yargıyı, askeriyeyi, emniyeti, basını
yedeğine alan ve kendine göre biçimlendiren yeşil sermayenin
temsilcisi Tayyip Erdoğan hükumeti, Roboski katliamı davasında da
ergenekoncu zihniyetten farklı davranmamış, davayı askeri
mahkemeye sevkedilip, Roboski'de evlatları parçalanan ailelere para
cezaları yağdırılırken, 14 yaşındaki çocuğa tecavüz eden
subaylar serbest bırakılırken de yargının cemaatçi Tayyip
Erdoğan'ın yedeğinde olduğunu birkez daha kanıtlamıştır.
Başta
Kürtler ve Aleviler olmak üzere Türk-İslam sentezinin dışında
kalan tüm kesimlere saldıran Tayyip Erdoğan halka karşı
düzenlediği mitinglerde hergün yeni yalan ve manipülasyonlarla
kendi ergenekonunu halka karşı açıktan açığa savaşa çağırmaya
devam etmektedir. Üçüncü köprünün adını Alevi katliamlarıyla
meşhur katil Yavuz'un ismini özellikle vermeye çalışması,
toplumda infiale neden olmak ve Alevileri kışkırtarak Türk-İslam
sentezini pekiştirmeye dönük yeni baskı politikalarını devreye
sokmanın bir gereği olarak yaptığı düşünülmektedir. Cami
konusunda son derece hassas olan Erdoğan, Dersim'de Alevilerin
kutsal mekanı ve ziyareti olan tüm alanlara saldırmaktadır. Son
olarak Gola Çetu Parkı'nı yıktırma ve yerine baraj yapma
projesini devreye sokmuştur.
Erdoğan
bir yandan barış süreci aldatmacasıyla Kürt Özgürlük
Hareketinin askeri kanadını pasifleştirmeyi hedeflerken, diğer
taraftan meydanlarda hala 'terörist başı' söylemlerine devam
etmiş, gerillanın geri çekilme aşamasında saldırılarını
kesmemiş, müzakereye işaret edecek hiçbir adım ve iyileştirme
yapmamıştır. CHP'nin seçim barajını 3%'e çekme önerisini
mecliste tartışmaya açmayan Erdoğan, her fırsatta 50%'yi temsil
ettiğini savunmuştur. ABD kaynaklı belgelere göre hileli
seçimlerle ve oy kullanan halkın sadece 33%'ünün oyunu alan
Erdoğan çevrecileri, anti militaristleri, anti-kapitalist
müslümanları, laikleri, ateistleri, gayri müslümleri, Alevileri,
Kürtleri, sistemden rahatsız olan tüm sosyalistleri, solcuları,
kadınları, özgürlükçü ve zekasıyla iktidarını sallayan tüm
gençleri düşman ilan etmiş ve savaş açmıştır.
İçki
yasağı da dahil olmak üzere toplumda İslamcı-gerici ve bağnaz
bir yapılanmanın kapılarını açacak her türden uygulama ve
yasağı artık bu topluma deli gömleği gibi giydiremeyeceğini
görünce sinirden deliye dönen Erdoğan, dünya kamuoyu nezdinde de
tüm kredibilitesini kaybetmiş, ziyarete gittiği Kuzey Afrika
ülkelerinde yüzüne bakılmamış, Avrupa kendisine sırtını
dönmüş, çok güvendiği Obama hükumeti de kendisi hakkında çok
sert açıklamalar yapmıştır. Kendi içlerinde de bunalıma giren
bu yeşil ergenekoncu iktidar en son olarak hocaları Fetullah
Gülen'den fırça yemesiyle ve tehdit almasıyla iyice freni
patlamış kamyon gibi duvara çarpa çarpa yol almaya çalışmaktadır.
Bu şaşkınlık ve sinir bozukluğu sonucunda Bülent Arınç'ın
istifası gündeme gelmiş ve toplumdan gizlenmeye çalışılan bu
olay toplum tarafından doğru okunmuştur. Erdoğan iktidarının
topluma giydirmeye çalıştığı deli gömleğini parçalamanın
zor olmadığı, Gezi Direnişindeki kayıplara, yiten canlara, gözü
çıkarılan insanlara, avukatlara, gazetecilere, öğrencilere,
doktorlara, sağlık çalışanlarına, analara ve çocuklara ve bu
toplumun düşünen, üreten, barış ve kardeşlik içerisinde bir
arada eşit ve özgür yaşamayı savunan tüm kesimlerine karşı
uygulanan işkence ve şiddetin de bu değişimin önüne geçemediği
görülmüştür.
21.
yüzyılın özgürlüğüne düşkün, araştıran, okuyan, düşünen,
dünyayı takip eden gençliğini baskı ve şiddetle dindar ve
kindar yapma çabalarının beyhude çabalar olduğunu, Gezi
Direnişi'nde farklılıkların kardeşce bir arada yaşamayı
becerebildiğini, bunun için tek ihtiyaç duyulan şeyin sadece
empati kurmak ve başkasının hakkına saygı göstermek olduğunu
direnişçiler tüm dünyaya ve yeşil sermaye iktidarına
göstermişlerdir. Türkiye tarihinde ilk kez görülen bu denli
geniş, renkli, çeşitli, kapsayıcı ve önü açık olan bu
direnişden sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı,
değişimin mutlak olduğu ve korku duvarının parçalandığı
görülmelidir. Bu aşamada en önemli olan şey; bu harekete öncülük
etmesi gereken kesimlerin, özellikle emek örgütlerinin ve
sol-sosyalist yapıların, partilerin, geniş bir bileşene sahip
olan HDK'nın sorumluktan kaçmamaları ve bir an önce kendi hantal
yapılarını toplumun ihtiyacına göre yeniden dizayn etmeleridir.
No comments:
Post a Comment