Thursday 1 August 2013

EMPERYALİZMİN UŞAĞI SİYASAL İSLAM ve KÜRTLER

EMPERYALİZMİN UŞAĞI SİYASAL İSLAM ve KÜRTLER
H. Selda Aksoy
01.08.2013


Siyasal İslam ve emperyalizm ilişkisi denince, akla ilk Ortadoğu gelir. Filistin sorunu, Irak savaşı, İran İslam Devleti'yle ilişkiler, Afganistan, Kürdistan ve bugün de Kürdistan'ın en küçük parçası olan Rojava'da yaşananlara biraz daha yakından bakarsak siyasal İslam ve emperyalizm ilişkisini daha iyi analiz edebiliriz.

Emperyalistler soğuk savaş döneminden bu yana siyasal İslamı kendi yedeğine almış, istedikleri gibi istedikleri yerde kullanmış ve kendileri için miadını doldurunca da tarihin çöp tenekesine fırlatmışlardır.

Al-Qaide'nin 70'lerden bu yana gelişimine bir göz atılacak olursak, Batı emperyalizminin siyasal İslama bakışı ve onu kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullandığı daha net anlaşılır olacaktır. 1979'da Sovyetler Birliği'nin Afganistan'ı işgal etmesi sonucu, ABD ve diğer emperyal güçlerin Sovyetlere karşı Al-Qaide çetesini örgütleyip, Sovyetlerin üstüne saldığı bilinen bir gerçek. Afgan Marksistleriyle işbirliği yapan Sovyetler Birliği'ni Afganistan'dan söküp atmak için, ABD Pakistan'da örgütlenmiş olan Mücahiddin çetelerini destekledi. Bu arada Suudi petrol zengini İşadamlarının yıllık $600 milyon dolar vererek desteklediği Mücahiddin ve Müslüman Kardeşler'den oluşan yeni bir oluşumun temelleri atıldı. (Suudilerin Vahabi yönetiminin ezelden beri Amerikan emperyalizmiyle dostluğu öyle ki ABD bütçesinin 40% 'ını Suudi petrollerinden sağladığı bilinen bir gerçek). Sudan kökenli ve Suudi krallığıyla da yakın ilişkisi olan Usame Bin Ladin bizzat kendi parasını da bu örgütlenmeyi sağlamak için kullandı ve Al-Qaide adını alan örgütün başına geçip, emperyalistlerin çıkarları uğruna Sovyetlere karşı savaştı.

Bu çete örgütü daha sonra birçok savaş ve çatışmada ABD ve diğer emperyal güçler yararına savaştı ve en son Afganistan'da emperyalistlerin kalıcılaşması için uğraştı ve basamak oldu. Sözde İslam adına savaş verdiğini ve baş düşmanının İsrail olduğunu iddia eden bu terör örgütünün tarih boyunca İsrail'e karşı birtek eylemi bulunmamakla beraber, başta Irak olmak üzere Yemen, Sudan, Somali, Libya, Eritrea, Suriye yani Ortadoğu ile Kuzey Afrikanın birçok yerinde Müslümanlara karşı savaşmış, binlerce bombalama eylemi yapmış ve yüzbinlerce insan katletmiştir.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da, dahası Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde her neresi olursa olsun, özgürlükçü ve emperyalizmin çıkarlarına ters düşen bir yapılanma, mücadele ve örgütlenme varsa, orada hemen İslam kozu devreye sokulmuş, İslam adına savaştığını söyleyen birtakım terör örgütleri peydah edilmiş, halklar yararına gelişmekte olan muhalefet hareketleri de bu şekilde bastırılmış veya sönümlendirilmişlerdir. Afganistan'daki Sovyet işgaline Al-Qaide eliyle son verilirken bir yandan da Afganistan'daki aydınlanmanın, özgürlükçü Marksist gelişimin önü kesilmiş, Afganistan'ın ABD ve İngiltere tarafından işgal edilmesinin yolları açılmış ve böylece bugün Afganistan dünya tarihinde eşi ve benzeri görülmemiş bir zulme, yoksulluğa ve gericiliğe ev sahipliği yapar noktaya taşınmıştır. Filistin'in bağımsızlığını savunan Filistin Kurtuluş Ordusu (FKO)'na karşı aynı şekilde İslamcı Hamas, ABD, İsrail ve diğer emperyal güçler tarafından beslenerek palazlandırılmış ve Filistin'deki özgürlükçü mücadele aynı şekilde sonlandırılmıştır. Hamas öncesi ve sonrası Filistin'e baktığımızda göreceğiz ki, FKO zamanında kadın ordusuna sahip olan ve dünya sol hareketleri ve dünya halklarının geniş desteğini alan Filistin halkının mücadelesi, Hamas'la beraber gericileşmiş, yozlaşmış, güdükleşmiş ve bu desteği büyük oranda kaybetmiş yalnızlaşmış, kaderine terkedilmiştir.

Tunus'da üniversite mezunu bir gencin öldürülmesiyle başlayan halk isyanları giderek bütün Ortadoğu'ya yayılmış, gerici, baskıcı dikta rejimlerine karşı özgürlükçü ve demokratik halk hareketlerine dönüşmüştür. Arap Baharı olarak adlandırılan bu sürecin önünü kesmek için yine siyasal İslam kozu devreye sokulmuş, başta Mısır olmak üzere, halkın ilerici talepleri, halkların muhalefeti yine kanla, yapmacık seçim hileleriyle ve o da olmadıysa cuntayla emperyalistler lehine bastırılmıştır. Mısır'daki ve Ortadoğu'nun diğer bölgelerindeki halkların özgürlükçü mücadelesi devam ederken, Müslüman Kardeşler denilen emperyalizmin uşagı yapılanmaların hala buralarda nasıl tutunacağının yöntemleri aranmaktadır.

Şimdi sıra Kürtlere gelmiştir. Kürtlerin 21.yüzyılda dört parçaya ayrılmış bir ülkede sömürge bir halk olarak yaşamak istememesine karşın sömürgeci Türk devleti ağababası ABD'nin desteğiyle yine siyasal İslamı bu kez de Rojava'da Kürtlere karşı kullanmaya çalışmaktadır. Emperyalistlerin çıkarları gereği Kürecik'e patriot füzeleri üssü kuran, 130 adet ABD ve Nato üssüne yer sağlayan, bu üslere kendi dahi giremeyen, İsrail'den aldığı Heron'ların koordinatlarına dahi ABD istihbaratının bilgisi olmadan ulaşamayan Türk devleti, Al-Qaide uzantısı El Nusra çetesini silahlandırarak, parasal yardımda bulunarak, Antakya, Urfa ve Antep'de eğiterek Rojava'daki Kürtlerin üzerine salmaktadır. Güneyden Hizbullah, kuzeyden El Nusra çetesinin saldırılarıyla yok edilmek istenen Kürtlerin batı Kürdistan'da bir statüye sahip olmaları hakkıdır. Suriye'de Esad diktatörlüğüne karşı savaştığını savunan bu terör örgütlerinin hedefindeki asıl kesim, özgürlükçü ve eşitlikçi halklar ve başta da Kürtlerdir.

Kuzey Kürdistan'da 1990'larda Hizbul-kontranın işlediği binlerce cinayet, Gülen cemmaati ve diğer İslamcı örgütlerin Kürt coğrafyasında palazlandırılmaya çalışılması tam sonuç vermeyince çareyi 'bin yıllık İslam Kardeşliği' söylemine sığınan, Fetullah Gülen'e üst üste kasetler hazırlatıp Kürtler için katliam fetvası veren Gülen değilmiş gibi Kürtlerle olan kardeşlikten bahsettiren sömürgeci anlayış, Kürtlerin İslamla olan bağını kullanarak, Kürtler eliyle birçok İslami parti ve örgütlenme yaratarak özgürlükçü ve bağımsızlık taraftarı Kürt hareketini parçalama ve sönümlendirme taktiğini seçmiştir. Yapılacak olan Kürt Ulusal Kongresi'ne katılacak olan İslamcı Kürt parti ve oluşumların sayısı dikkat çekicidir. Kürtler tarihsel olarak siyasal islamın hizmet ettiği tarafı çok iyi hesaplamak ve ona uygun davranmak zorundadır. Yakalanan tarihi fırsat kaçırılmak istenmiyorsa ve Kürtler bir yüzyıl daha sömürge bir halk olarak yaşamak istemiyorsa bunu hesaba katarak davranmak zorundadır. Siyasal İslamın gideceği yerin emperlalizmin kucağından başka bir yer olmadığı takkiyeci AKP'den de belliyken, siyasal İslamdan medet ummak olsa olsa baltayı kendi ayağına vurmaktan başka bir şey değildir. Kısacası Kürtler, siyasal İslamla bağını doğru kurmak zorundadır. Aksi halde Ortadoğu ve dünyanın başka yerlerinde siyasal İslamdan kaynaklı yaşananların Kürdistan'da yaşanmayacağının garantisi yoktur.

Siyasal İslamla mücadelenin bugünkü anlamı emperyalizmle ve halkların haklı taleplerini içerden İslam adına boğan, bastıran ve yok eden onun yerli uşaklarıyla mücadele olduğunu anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yoktur. Kaşımızda duran Filistin, İran, Mısır, Afganistan, Pakistan, Irak örneklerinin her biri ayrı ayrı ele alınması gereken ama sonuçta halklar aleyhine gelişmiş aynı sonucu veren olumsuz örnekler olarak ders çıkarmamız gereken gerçeklerdir.

Halkları kurtaracak olan yegane ideolojinin hala haklılığı tartışma götürmez ve aşılamamış olan eşitlikçi, Marksist ideoloji olduğu gerçeğinin üzerinden atlayanlar, tarihin tokadını en sert şekilde yiyecek olanlardır, unutulmamalıdır.


No comments:

Post a Comment